Bu hafta Bradley Cooper’ın baş rolünü oynadığı çok pişmiş filmini izledim. Başı güzel gibi giderken film bittiğinde hayal kırıklığına uğradım ve filmin aslında o kadar da pişmemiş olduğunu anladım.
Başı güzel bir şekilde başlıyor. Başlangıç kurulumunu iyi yapmışlar. Baş karakter sütten çıkmış ak kaşık değil, belli hatalar yapmış, belli defoları olan bir insan. Geçmişte attığı kazıklardan dolayı bazı düşmanlar kazanmış, ilerde bu onun önüne engel olarak çıkacak. Ve tabiki de karakterimizin bir de yeteneği var. Bu da bizim kendimizi ona yakın hissetmemiz için güzel bir sebep. Fakat film bittiğinde adam başarmış oluyor ama biz seyirci olarak o kadar sevinmiyoruz. Bunun da sebebi karakterle başlangıç kurulumunda yeteri kadar özdeşim kurdurmaması.
Özdeşim hatasını gidermek için bize şunu göstermesi yeterli. Bu adam bunu şu yüzden çok istiyor ve başaramazsa şu olacak. Bu kadar basit. Adamın onu neden istediğini bilmiyoruz ve başaramazsa ne olacağını da bilmiyoruz. Yani adam bizim için sokaktaki sıradan bir adam. Sokaktaki adamın başarısına yada başarısızlığına ortak oluyor muyuz? Hayır.
Bunun girişimcilikle ne alakası var derseniz. Girişimci olarak bizimde başarmak istediğimiz bir amacımız var. Bunun için gece gündüz çalışırız, insanları ikna etmeye çalışırız, hatalar yaparız, aldatılırız, bir çok şey yaşarız.
Bu yaşadıklarımız içinde ekibimiz yada ikna etmeye çalıştığımız insanların gerçekten bizim ekibimiz olmasını, bizimle birlikte olmasını istiyorsak onların bizim neden bu işi yapmayı çok istediğimizi, neden başarmak zorunda olduğumuzu ve başaramazsak ne olacağını bilmeleri gerekiyor.
Bu kadarı yeter mi? Tabi ki hayır. Samimiyet testleri gelecek. Bu samimiyet testlerinde biz gerçekten amacımıza, nedenlerimize yakışır bir şekilde tepki verirsek bu şahit olan insanların bize inancı artar. Ve işte o zaman bir ekip oluruz, o zaman ikna etmek istediğimiz insanlar ikna olur.
Hayatta her şeyin bir samimiyet testi oluyor. Olmasaydı ve sadece ağzımızdan çıkan kelimelere göre işler yürüseydi o zaman dünyada kötü insan diye bir kavrama inanır mıydık. Kimse kendisinin kötü yönlerini söylemiyor ki. Herkes kendini başarılı, ahlaklı, her şeyi hakeden biri olarak görüyor.
Yada bir iş görüşmesine gittiğimizde veya projemiz için birilerini ikna etmeye gittiğimizde ben şöyleyim, ben böyleyim deyip işi bitirebilseydik buna gerek kalmazdı. Ne yazık ki hayat senden eylem ister. Ve eylem isterken de neden bunu yapıyorsun ve yapamazsan ne olur u da öğrenmek istiyor.
Eğer nedenine inanıp ta başaramadığında başına bir şey gelmeyeceğini anlarsak yine de hikayeye ortak olmayız. Çünkü sonunda uğranılacak hüsran ve çekilecek çilede bizim seyirci olarak hikayeye ortak olmamızı doğru yönde etkiliyor.
Nedenimiz de bizim başarımızın anahtarı. İnşaların tümü ne yaptığını bilirler, belli bir bölümü nasıl yaptığını bilirler ama çok azı neden yaptığını bilirler. İşte neden yaptığını bilen insanlar başarılı oluyorlar.