Müşterinin Sesini Duymak !!

Aynı sektörde faaliyet gösteren işletmelerin neredeyse tamamı, rekabet içinde hareket ediyor. Hep karşı tarafı bitireyim, en çok müşteri benim olsun, ona kimse gitmesin derdindeler. Peki müşteriyi kendisine çekmek için ne katma değer katıyorlar? Aynı ürünü daha ucuza mı satıyorlar yoksa yanında hediye ürün mü veriyorlar? Bunları yapıyor olsalar bile farklılık nerede ?

Eğer bir katma değer katma istiyorsanız, farklı olmak istiyorsanız, sorunu görün çözüme odaklanın. Sorunun ne olduğunu tam olarak anlamadan, bunu araştırmadan, ürettiğiniz çözüm kendinizi ve müşterinizi kandırmaktan başka bir şey olmayacaktır. Öyleyse yapılacak şey, müşterinin gerçek sorununa odaklanmak ve gerçek çözüm aramak ve ona değer kattığınızı hissettirmek olacaktır.

Hangi alanda olduğunuz değil, ne yapmak istediğinizdir önemli olan. Kararınızı verin ve harekete geçin. İşte o zaman gerçekten çözüm üretmeye başlamış olacaksınız…

Engel

“Eğitim, insanın okulda öğrendiği her şeyi unuttuğunda arta kalandır.” der Einstein.

Eğitimin bu derece öğretimle karıştırıldığı, birbiri içinde kaybedildiği bir dünyada Einstein’ın mantığı kulağa ne kadar da anlaşılmaz geliyor değil m? Oysa ki merak ettikçe, ödev olduğu için değil heveslendiğimiz için öğrendiğimiz anlar kendi kendimizi en çok eğittiğimiz anlar.

Eğitimin insan bünyesinde öğretimden çok daha köklü değişiklikler yarattığını ve çok daha önemli olduğunu açıklamak ne kadar zorsa, başkalarının hayalleri peşinden değil de kendi hayalleriniz peşinden koşmaya çalıştığınız zamanlarda boşa kürek çekmediğinizi açıklamak da bir o kadar zor. Bir yere girip çalışmaktan tutun da sahilde köy kahvesi açmaya kadar milyonlarca fikir nedense sizin için en uygunu oluveriyor bir an da, uygun olmayan tek şey  elinizdeki avucunuzdaki tüm enerjinizi gözünüzü kırpmadan harcamak isteyeceğiniz hayalleriniz oluyor gelin görün ki.

Dünyayı değiştirebilen herkesin yolunun  girişimden geçtiği çok açık. Bu sadece bir iş fikrini hayata geçirmek değil, bir felsefeyi, bir akımı da dünyaya yayabilmeyi içinde barındıyor.

Atatürk’ün “Ben, bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem; o işe neler engel olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı,iş kendi kendine yürür.” der. Bu nedenle ki en çok olmayacak, yapamayacağım dediğim an benden uzakta duran hedeflerim değil, hedeflerimin önünde zırh oluşturmuş engellere takılıyor gözüm. Onlar oluyor hedefim. Bu engeller her zaman enerji yoksunluğu, bitkinlik, ekonomik koşullar da olmuyor. Kimi zaman varlığından haberdar bile olmadığım bir önyargı, kimi zaman üşengeçlik düşman gibi kesiliyor karşımda.

Vazgeçmeden geçirdiğim her saniye, hayallerime bir adım daha yaklaştığım an oluyor. Engeller kalktıkça, her şey daha netleşiyor.  İşte sanırım bu nedenle, köy kahvesi açmak da bir yerde çalışmak da bir seçenek olmaktan çıkıyor. Hiçbir zaman yokluğunu özlemeyeceğim olasılıklar; beni kalan tek seçeneğime de zorunlu kıldıkça, direncim artıyor.

Karikatüristler ve Girişimciler

2011 yılında gerçekleştirilen TEDxReset’in konuşmacılarından Erdil Yaşaroğlunu izlerken bir şey fark ettim. Girişimciler ile karikatüristler birbirimize benziyor… Erdil Yaşaroğlu’nun konuşmadaki amacı espriye giden yolu anlatmak. Ama dikkatli baktığınızda girişimcinin hayata bakışı, özellikle fikir bulma aşamaları ile benzerlikleri var.

Okumaya devam et

İnvictus / Yenilmez

Üçüncü sevdiğim şiir ise İnvictus yani yenilmez şiiri.

Yenilmez

Beni saran geceden başka
Kapkaradır o çukurda baştan başa
Hangi tanrılar bahşetmişse bana
Şükrederim yenilmez ruhum için onlara

Kötü şartlarda olsam bile
Ne korktum, ne de ağladım kimselere
Kaderin pervasız darbelerinde bile
Kana bulansa da başım, eğilmedi asla

Bu gazap ve gözyaşı ülkesinin ötesinde
Görünmez gölgelerin dehşetinden başka bir şey
Ve beni bulur o senelerin tehdidi
Bulacaktır da korkusuz

Kapı ne kadar dar olsa da
Cezalarım ne kadar ağır olsa da
Kaderimin efendisi benim
Ruhumun kaptanı benim

Bu şiirin etkilerini incelediğimde çok değişik sonuçlara ulaştım.Şair William Ernest Henley verem hastalığından çocukluğundan itibaren çok çekmiş ve zaten veremden 53 yaşında ölmüş. Kızı hastalıklı bir çocuk olduğundan 5 yaşında ölmüş ama ilginç bir şekilde bütün çocukların bildiği J.M Barrie’nin Peter Pan kitabındaki Wendy karakterine ilham kaynağı olmuş.

Nelson Mandela’ya hapishanede iken bu şiir ilham vermiş. Nelson Mandela inandıkları yüzünden 27 yıl boyunca hapishane de kaldı ve hiç umudunu  ve insanlığa adalete olan inancını kaybetmedi. Kendisi ilk  kez seçimle başa gelmiş  Güney Afrika ilk siyahi başkanı ve ırkçılığa karşı çağımızın en önemli aktivistlerinden, nobel ödülü aldı  ve tabiki inandıklarıyla yaptıklarıyla bütün dünyayı etkilemiş bir lider.

Define Adası filmindeki Long John Silver karakterini Robert Louis Stevenson yaratırken bu şiirden esinlenmiş.

2009 yılında Morgan Freeman’ın oynadığı invictus filmi de adını  ilham kaynağı olarak bu şiirden almış.

Tabi ki bizim grubumuz da adını bu şiirden aldı.:))

Bu şiirin en güzel tarafı  bu haftaki diğer şiirlerde de olduğu üzere ne kadar zorluk yaşanırsa  yaşansın kontrolun hep bizde olduğunu göstermesi.

Girişimciler olarak ne kadar zorlanırsak zorlanalım ne kadar acı çekersek çekelim hayatımızın da kaderimizin de hep kontrolü bizde.Bu bizim seçimimiz!!!

Kaderinizin efendisi ve ruhunuzun kaptanı olmanız dileğiyle…

Ref1: https://en.wikipedia.org/wiki/William_Ernest_Henley

Ref2:Nelson Mandela

Girişimci DNA’ ya Sahip misiniz ?

Girişimci olmak istiyorsanız sahip olmanız gereken özellikler çok net ve tüm başarılı girişimcilere bakıldığında temel ortak özellikler belli. Bunların en başında açık fikirli, esnek ve cesaretli olmak geliyor.  Son yıllar da popülerliğini koruyan yüksek IQ’ ya sahip insanların daha yaratıcı ve daha başarılı olduğu konusundaki düşünce, bu noktada popülerliğini kaybediyor. Çünkü DNA nızda girişimci özellikleri var ise eğitimle bunları açığa çıkartabiliyor ve geliştirebiliyorsunuz. Başarılı girişimci modelleri incelendiği zaman ego seviyelerinin de alışılmışın dışında yüksek olduğu göze çarpıyor. Belirli bir seviyeye kadar egonun yüksek olması girişimcinin başarı elde etmesini kolaylaştırıyor. Narsisizm gibi duygusal dengesizlikler ise girişimci bir kişinin sahip olmaması gereken bir durum. Her konuya çok fazla muhalefet olan bir yapıya sahip olmak ise çaresiz kalındığında belki işe yarayabiliyor.

Doğuştan gelen yeteneklerinizin eğitilmesi ve geliştirilmesi gerektiği bir gerçek. Doğuştan gelen yeteneklerinizin yanı sıra öğrenmeniz gereken bazı konular da mevcut. Kendinizi sosyal medyada geliştirmek, birikim yapmak, gerekli paraya sahip olmak, etkili bir sunum ve destekçi bir çevre gibi sonradan geliştireceğiniz yönleriniz bulunuyor. İşte bu gelişim sürecinde, DNA’nızda bulunan girişimcilik özellikleri, size en büyük destekçi olacaktır. Direnme gücünü bulacak, sorunları hızlı çözümleyebilecek ve geniş bir bakış açısına sahip olacak güç, genlerinizi oluşturan DNA’nızda bulunuyor.

Şu anda 25’den fazla ülkede ve 5 kıtada 675’ten fazla mezun girişimci şirketi var. Bu arada 34 yaşın girişimcilikte başarılı olabilmek için gerekli olduğu veriler tarafından ortaya koyulmuş. Alan uzmanlığı ve yönetim deneyiminde, yaşın avantaj sağladığı düşünülüyor. Girişimci bir DNA’ya sahip misiniz öğrenmek için infografiklere bir bakmanızda öneriliyor.

Girişimciliğin doğuştan gelen bir yetenek olduğunu savunan Gallup şirketi, 4 bin girişimciyi inceledi. Elde ettikleri sonuçla görüşlerini doğruladılar ve şirketin CEO’su Jim Clifton, girişimcilerin erken aşamada keşfedilmesi gerektiğine dikkat çekti. Clifton, başarılı girişimcilerin 10 temel yeteneğe sahip olduğundan bahsediyor ve girişimci olmak isteyenlerin, doğuştan yetenekli olduklarından emin olmalarını söylüyor.

Sizde girişimci DNA ya sahip olduğunuzu düşünüyorsanız Founder Institue’ ye girip uygulayıp öğrenebilirsiniz.

http://www.fi.co/join/dna

Derya Ağırlar

Kaynak :

http://paratic.com/

http://www.bebga.com/

Çok Pişmiş

Bu hafta Bradley Cooper’ın baş rolünü oynadığı çok pişmiş filmini izledim. Başı güzel gibi giderken film bittiğinde hayal kırıklığına uğradım ve filmin aslında o kadar da pişmemiş olduğunu anladım.

Başı güzel bir şekilde başlıyor. Başlangıç kurulumunu iyi yapmışlar. Baş karakter sütten çıkmış ak kaşık değil, belli hatalar yapmış, belli defoları olan bir insan. Geçmişte attığı kazıklardan dolayı bazı düşmanlar kazanmış, ilerde bu onun önüne engel olarak çıkacak. Ve tabiki de karakterimizin bir de yeteneği var. Bu da bizim kendimizi ona yakın hissetmemiz için güzel bir sebep. Fakat film bittiğinde adam başarmış oluyor ama biz seyirci olarak o kadar sevinmiyoruz. Bunun da sebebi karakterle başlangıç kurulumunda yeteri kadar özdeşim kurdurmaması.

Özdeşim hatasını gidermek için bize şunu göstermesi yeterli. Bu adam bunu şu yüzden çok istiyor ve başaramazsa şu olacak. Bu kadar basit. Adamın onu neden istediğini bilmiyoruz ve başaramazsa ne olacağını da bilmiyoruz. Yani adam bizim için sokaktaki sıradan bir adam. Sokaktaki adamın başarısına yada başarısızlığına ortak oluyor muyuz? Hayır.

Bunun girişimcilikle ne alakası var derseniz. Girişimci olarak bizimde başarmak istediğimiz bir amacımız var. Bunun için gece gündüz çalışırız, insanları ikna etmeye çalışırız, hatalar yaparız, aldatılırız, bir çok şey yaşarız.

Bu yaşadıklarımız içinde ekibimiz yada ikna etmeye çalıştığımız insanların gerçekten bizim ekibimiz olmasını, bizimle birlikte olmasını istiyorsak onların bizim neden bu işi yapmayı çok istediğimizi, neden başarmak zorunda olduğumuzu ve başaramazsak ne olacağını bilmeleri gerekiyor.

Bu kadarı yeter mi? Tabi ki hayır. Samimiyet testleri gelecek. Bu samimiyet testlerinde biz gerçekten amacımıza, nedenlerimize yakışır bir şekilde tepki verirsek bu şahit olan insanların bize inancı artar. Ve işte o zaman bir ekip oluruz, o zaman ikna etmek istediğimiz insanlar ikna olur.

Hayatta her şeyin bir samimiyet testi oluyor. Olmasaydı ve sadece ağzımızdan çıkan kelimelere göre işler yürüseydi o zaman dünyada kötü insan diye bir kavrama inanır mıydık. Kimse kendisinin kötü yönlerini söylemiyor ki. Herkes kendini başarılı, ahlaklı, her şeyi hakeden biri olarak görüyor.

Yada bir iş görüşmesine gittiğimizde veya projemiz için birilerini ikna etmeye gittiğimizde ben şöyleyim, ben böyleyim deyip işi bitirebilseydik buna gerek kalmazdı. Ne yazık ki hayat senden eylem ister. Ve eylem isterken de neden bunu yapıyorsun ve yapamazsan ne olur u da öğrenmek istiyor.

Eğer nedenine inanıp ta başaramadığında başına bir şey gelmeyeceğini anlarsak yine de hikayeye ortak olmayız. Çünkü sonunda uğranılacak hüsran ve çekilecek çilede bizim seyirci olarak hikayeye ortak olmamızı doğru yönde etkiliyor.

Nedenimiz de bizim başarımızın anahtarı. İnşaların tümü ne yaptığını bilirler, belli bir bölümü nasıl yaptığını bilirler ama çok azı neden yaptığını bilirler. İşte neden yaptığını bilen insanlar başarılı oluyorlar.

Akıl Savaşçıları

En akıllı adam kimdir? Maalesef en akıllı adam diye kategorilendirme şekli yok. Bu çok kompleks olan beynimizi alıp akıl cihazı demekten daha uzağa götürmez bizi. Akıllı olmak çok fazla açıdan değerlendirmek mümkün.

Akıllı olmak, belli başlı kriterleri tutturduğun sürece göreceli bir kavramdır. Bana kalırsa en akıllı insan hayatını en güzel yaşamış insandır. Psikolojik zamanı en iyi değerlendiren kişidir….

Akıl savaşçıları ise kendilerini bu klasmana koyan kişiler. Yıllar önce çılgın bir psikolog denek olarak kendini kullanmıştı ve 2 ay kendini zamandan soyutlamaya çalıştı. Bunu yer altında, tek başına ve zaman belirten herhangi bir araç olmadan denedi. Bu sırada sürekli günlük tuttu. 2 ay içeride kalmıştı fakat çıktığında günlüğünde ki tarih sadece 1 ay ilerlemişti. Zamanı anılarımızla eşleştirip bir zaman çizgisi yaratarız. Belirleyici anılar farklı duygu ve düşünce yapısıyla zaman çizgimizin önemli noktaların altını keçeli kalemle çizer. Eğer farklı anılar yoksa zamanda olmaz.

Zaman olmayınca, belleğe gerek olmaz. Ama bellek olmayınca, zaman yok olur. Bahsi geçen zaman psikolojik zaman; yaşamın akıp geçişini deneyimlediğimiz tempodan söz ediyorum. Yılın sonuna geldiğimizde “nasıl geçip gittiğine şaşırmak” duygusundan kaçınmaktan bahsediyorum. Akıl savaşçıları(bellek sporcuları) anıları duygu yönetimyle beyinlerine kalıcı olarak kazırlar.

Bende sizi her günü olabildiğince farklı yaşayarak, eğlenerek ve duygu yüklü yaşamaya davet ediyorum. Akıllı olup zamanı en hatırlanır hale getirmeliyiz. Ancak bu şekilde yaptığımız büyük hataları hatırlar bunlardan ders çıkarır ya da sahip olduklarımızın bize yaşattığı duyguyu, tatmin olmanın verdiği inanılmaz hissi unutmaz ve kaliteli bir hayat süreriz….

Tabi ki “Girişim Savaşcıları >>>>> Akıl Savaşçıları”…=)